14 Aralık 2013 Cumartesi

Tarçınlı Miniler



Kar, kış, soğuk şu sıralar tek gündemimiz. Bizim şehrimize kar uğramasa da soğuğu bizleri zaman zaman oldukça zorluyor. Mutfağımızdan kekler, poğaçalar, kurabiyeler eksik olmuyor. Bloga uğrama sürelerim biraz uzadı ve bu durum beni mutsuz ediyor. Paylaşacak tarifler oldukça fazla aslında ve burada dile gelmeyi bekliyorlar. Umarım onları fazlaca bekletmeden paylaşırım. 
Bu tarif tam tamına bir klasik. Yapımı kolay, bereketli ve bayatlamayan bir kurabiye ve asıl sahibine ait orjinal tarif. Işıl Sözer ve Berna Gürşen'in Butik Pastacılık kitabından almış olsam da Ayşem Hanımın tarifi. Minicik porsiyonlar halinde yapılıyor olması da onları hem sevimli hem yemesi kolay hale getiriyor. 
Hayat yeniliklere çağırsa da bizi sürekli olarak, vazgeçemediğimiz şeyler elbette var. Kızımın özgürlük duruşu yenilerden mesela. Uyku öncesi ayakta dimdik durarak kollarını iki yana açtığı ve deriince bir nefes aldığı ve iddiasına göre güzel uyumasına yardım eden duruşun  adı; özgürlük duruşu :) 
Her çocuğun mutlaka tanışması gereken Küçük Prens ise hayatımızın vazgeçilmezi olarak yine sahne aldı. Kaç kez okudum, hangi okumamda kaç dünya keşfettim hatırlamıyorum. Şimdi heyecanla onun neler keşfedeceğini beklemekteyim. Ve hangi yaşında yeniden o kapağı kaldırmak isteyeceğini... 
Onun hayatında şu an bir yenilik olsa da bu kitap, vazgeçemeyeceği bir rehberle tanışıyor olduğunun henüz farkında değil :)
Bu kurabiyeler de denemeyeni çok az olsa da halen varsa bir yerlerde henüz tanışmamış olanlar, vazgeçilmez bir klasik... 

Malzemeler:
200 gr oda sıcaklığında tereyağı veya margarin 
1/3 cup toz şeker (67 gr)
1 cup iri çekilmiş fındık veya ceviz (120 gr) - ben genelde ceviz kullanıyorum-
2 cup un (220 gr)
1 tatlı kaşığı vanilya özütü (ben kullanmadım)

Üzerine:
3 çorba kaşığı tarçın
1/2 cup pudra şekeri (60 gr)

Yapılışı:
Yağ, toz şeker, un ve fındık veya cevizleri yoğuruyoruz. Oldukça yağlı bir hamur elde ediyoruz. Bundan sonrası sabrınıza kuvvet; fındık büyüklüğünde minik misketler yuvarlıyoruz. Önceden 165 derecede ısıtılmış fırında hafif kızarana kadar pişiriyoruz. Yaklaşık 30 dk dense de tarifte, fırından fırına bu süre değişebilmekte... 
Fırından çıkan kurabiyeler tamamen soğuduktan sonra geniş bir kasede tel çırpıcıyla karıştırıp hazırladığımız tarçın-pudra şekeri karışımı içinde yuvarlayarak her tarafını kaplıyoruz. 
Hava almayan bir kapta sakladığımız takdirde uzun süre tazeliğini koruyacaktır. 

*Yeniliklere açık bırakılan bir kapıdan belki de vazgeçilmez olacaklar girebilir, elbette Küçük Prens'in de dediği gibi; Gözler gerçeği göremez ki, yüreğiyle aramalı insan... 





























3 Aralık 2013 Salı

Ajda Poğaçası



Bu dünyada poğaça sevmeyen, kokusuyla içi ısınmayan yoktur heralde. Annedir benim için poğaça. Onun kadar sıcaktır, mutluluk kaynağıdır. Bu evde anne var demektir. Hepimiz annelerimizin yakınında değiliz elbette, hatta annesini kaybetmiş olanlarımız bile var. Hiç doyulmaz ki zaten anneye; her şeyi bilen, iyileştiren, her şeye yetişendir o... Poğaça kokusudur... Siz de benim gibi uzaktaysanız annenizden, ya da çok özlediyseniz her ne sebeple olursa olsun, hemen kolları sıvayıp poğaça pişirin. Anne kokutun evinizi, anne gibi ısıtın... 
Bugünlerde oldukça enteresan diyaloglar yaşıyoruz kuzumla. Kimi zaman şaşırıyorum daha dün keltoş bi bebekken ne ara bu kadar büyüdü diye... Okuldan eve gelir gelmez yapışık yaşadığımız bazı saatlerimiz var mesela... Adeta kuyruğum gibi benimle hareket eden bir organa dönüşüyor kızım :)) Cevabı da elbette hazır: Okuldayken ayrı kaldığımız zamanları "telafiye" ediyorum... Onu yemek isteğiyle gülümsememden hemen anlar zaten bu böyle söylenmiyodu di mi? Nasıldı? Hiç düzeltmek istemem... O an orada donsun isterim... Sarayım öylece kalayım isterim... İnsan unutuyor tüm bu güzellikleri; kalp kırıklığı, öfke, umutsuzluk hiç unutulmazken, hayatımızı kaplayıp nefes aldırmazken bu güzel anlar uçar gider belleğimizden nedense... Oysa unutmamalı, o anları dondurmalıyız... İçimize çekip bırakmamalıyız... O hatırlamazken ben hatırlıyorum 3 yaşında hangi şarkıları sevdiğini, çocuğuna Niagara adını vermek istediğini, kahverengiye gavingavi dediğini... İlk düşüşünü, ilk yarasını; kabuğunu saklayıp hayattaki en can yakıcı yarasının bu olmasını beyhude bi çabayla Allahtan dilemeyi..  Bizim annelerimiz de bizler için dilediler muhtemelen... Her şeyin en güzelini... Ve tüm anneler sonsuza dek dileyecekler... Keşke gerçek olsa tüm annelerin dilekleri...
Bu poğaçalar neden mi Ajda poğaçası? Tarif Ayşe Özyılmazel'in blogundan, ne zaman poğaça yapsa aklına Ajda Pekkan geldiği için bu adı vermiş. Çünkü Ajda poğaçayı çok severmiş. Şu ana kadar deneyip en kısa sürede yaptığım poğaçalar oldukları için ben de burada paylaşmak istedim. Tarif için teşekkür ediyorum.
Klasik poğaça şeklinde de yapabilirsiniz, ben yuvarlak yaptım.
Un miktarını dikkatli ayarlayalım lütfen, kullandığımız bardaktan, un markasına kadar öyle çok faktör var ki etkileyen, azar azar eklemek hep en garantisi..  

Malzemeler:
3/4 çay bardağı zeytinyağı
1 su bardağı yoğurt
2 pkt kabartma tozu
Yaklaşık 1 çay kaşığı tuz
Yaklaşık 2 su bardağı un (benimki 2 su bardağından 2 parmak eksik un aldı)

İçi: Beyaz peynir-maydanoz karışımı ( fazla yağlı olmayan bir peynir kullanırsanız peynirler dışarı taşmaz)

Üzerine: 1 yumurta sarısı, susam ve çörekotu ( ya da arzu ettiğiniz biri)

Yapılışı:
Tüm malzemeyi güzelce karıştırarak  ele yapışmayan yumuşak bir hamur yoğuruyoruz. Üzerini örterek 20-25 dk dinlendiriyoruz. 
Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alarak elimizde inceltebildiğimiz kadar inceltiyoruz. Beyaz peynir-maydanoz karışımından koyarak ister yuvarlak ister d şeklinde kapatıyoruz. Kenarların iyice yapışması önemli, yoksa şekilleri bozulur. 
Üzerlerine yumurta sarısı sürüp susam ve çörekotu ya da istediğimiz herhangibirini serpip 160 derecede ısıtılmış fırında kızarana kadar pişiriyoruz. 

*Kendini ısıtmakla başlıyor her şey, sende başlıyor, bende başlıyor. Hepsi bahane... Sen iyi ol, sağlam dur, umut et, hiçbirine gücün yok sandığında bile bi adım daha atacak gücün hep var... Daha olmadı poğaça var :)))